24 HAZİRAN SEÇİMLERİ TUTUM BELGEMİZ

Bugün saat 11.00’da Konfederasyonumuz binasında gerçekleştirdiğimiz basın toplantısı ile seçimlere ilişkin tutum belgemizi açıkladık.

Basın toplantısına Konfederasyonumuz ve üye sendikalarımızın MYK üyeleri katılırken basın açıklamasını Eş Genel Başkanımız Mehmet Bozgeyik gerçekleştirdi. Basın açıklamasının tam metni aşağıdadır:

24 Haziran’da Emeğimizi ve Oyumuzu Çalanlardan Hesap Soracağız!

Tarihimizin belki de en karanlık döneminden geçiyoruz.  20 Temmuz 2016 tarihinden bugüne süren OHAL ile hukuksuzluğun, adaletsizliğin, emeği hedef alan saldırıların merkez üssü haline getirilen bir ülkede hayatta kalma mücadelesi veriyoruz.

AKP ve MHP, iktidar ortakları olarak, parlamentoyu işlevsiz hale getirip, anayasayı askıya aldı. Hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti ilkelerini yerle bir ettiler. OHAL’i yaşamımızın her hücresine müdahale etmenin aracı haline getirdiler.

Gece yarıları çıkardıkları KHK’ler ile 116 bin kamu emekçisini hiçbir soruşturma ve mahkeme süreci olmadan sorgusuz, sualsiz işinden, ekmeğinden ettiler.

Hukukun en temel normlarını tepe taklak edip masumiyet karinesini yok saydılar.

Neyle suçlandığını dahi bilmeyen 116 bin kamu emekçisini bir yıl sonra kurdukları OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonuna havale edip, ‘git suçsuzluğunu ispatla’ dediler.

11 yıl boyunca ‘beraber yürüdük biz bu yollarda’ nakaratını tutturdukları yapıya karşı, birileri gibi, 15 Temmuz’dan sonra değil,  kurulduğu günden beri mücadele eden konfederasyonumuz KESK’i kriminalize etmeye çalıştılar, hedefe koydular.

Anayasa ve yasalarla, ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşme ve anlaşmalarla güvence altına alınmış sendikal hak ve özgürlüklerimizi, örgütlenme hakkımızı kullanmamızı ‘suç’ saydılar.

Yandaş sendika ile işbirliği yaparak fişleme, suçlama ve ihbarcılık sistemini esas alarak bağlı sendikalarımız üyesi 4.218 kamu emekçisini işinden, ekmeğinden ettiler.

Yüzbinlerce kamu emekçisinin işsiz bırakıldığı, intihara sürüklendiği koşulları görmezden geldiler. Yaşanan hukuksuzluğa, keyfiliğe karşı çıkanları ‘mağduriyet edebiyatı yapmakla’ itham ettiler.

Şimdi de 22 aydır sürdürdükleri bu anti demokratik, hukuksuz düzeni süresiz ve kalıcı hale getirmek istiyorlar.

16 yıllık AKP dönemi siyasal alanda otoriter, milliyetçi ve muhafazakâr, ekonomik alanda neo liberal politikaların hayata geçirildiği, tek adam ve tek partiye dayalı bir sistemin adım adım örüldüğü bir süreç olarak tarihe geçmiştir.

Emperyalistlerin taşeronluğunu yapan AKP’nin  “Yeni Osmanlıcılık” hayalleriyle uyguladığı mezhepçi ve etnik politikalar Suriye’nin ve Irak’ın kan gölüne çevrilmesinde etkili olurken ülkemizde de potansiyel çatışma zemini yaratmıştır.

Polis devleti uygulamaları giderek sıradanlaştırılmış, darbe dönemlerinde görmeye alışık olduğumuz toplu tutuklamalar yaygınlaşmış, farklı adlar altında kurulan siyasallaşmış mahkemeler aracılığıyla toplumsal muhalefet büyük bir baskı altına alınmıştır.

Kürt sorununa güvenlikçi yaklaşım, imha ve inkâr siyaseti farklı biçimlerde devam ettirilmiş, sorunun demokratik yöntemlerle ve diyalogla kalıcı barışçıl çözümü günlük siyasal çıkarlara heba edilmiştir.

Siyasette, ekonomide ve yaşamın her alanında gerilim, kutuplaşma ve şiddet giderek tırmandırılmıştır.

AKP iktidarında kadın sadece aile kavramı içinde tanımlanmış, cinsiyetçi söylem ve uygulamalarla kadına yönelik şiddet meşrulaştırılmış, neo liberal, dinci-gerici politikalarla kadın bedeni denetim altına alınmak, kadın emeği ise daha da ucuzlaştırılarak güvencesizliğe mahkûm edilmek istenmiştir.

Kadınlar gibi gençlik de AKP baskılarından nasibini almış, laik, bilimsel ve akademik eğitimin önündeki en büyük engellerden olan 12 Eylül kurumlarından YÖK olduğu gibi muhafaza edilerek AKP’nin üniversiteleri kontrol etme aracı olarak kullanılmıştır. Rektör atamaları tüm alanlarda devam eden kadrolaşmanın bir parçası olarak görülmüştür. Üniversite kadroları rektörlerin ve bürokratların yakınlarına/akrabalarına peşkeş çekilmiş, dağıtılmıştır.

AKP, söylemlerinin aksine başta Anayasası olmak üzere 12 Eylül’ün tüm kurum ve uygulamalarını devam ettirmiş, halkın iradesini gasp ederek dünyanın hiçbir yerinde olmayan, temsilde adaleti engelleyen anti demokratik %10 barajına sıkı sıkıya sarılmıştır.

Sermayenin daha fazla kar elde etmesi uğruna işçi sağlığı ve güvenliğinin piyasaya açılması ve açık ihmaller nedeniyle binlerce emekçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirmiş, sakat kalmış ya da meslek hastalıklarına yakalanmıştır.

Çalışma yaşamında ayrımcılık derinleştirilmiş, yandaşlık işe alınmanın ve görevde yükselmenin temel ölçütü haline gelmiştir.

Devletin AKP’lileştirilmesi, AKP’nin devletleşmesi uygulamalarından sendikal hareket de nasibini almış, AKP’nin arka bahçesi haline gelen yandaş sendika ve konfederasyonlar eliyle emekçilerin hak ve çıkarları gasp edilmiş, demokratik, katılımcı gerçek TİS yapma ve grev hakkımızın kullanımı engellenmiştir.

Kanun Hükmünde Kararnameler, torba yasalar ve “dönüşüm” programlarıyla çalışma yaşamı parçalanmış, güvencesizlik, esnek istihdam, taşeronlaşma ve kayıt dışı çalışma yaygınlaştırılmış, güvencesiz çalışma kalıcı istihdam haline getirilmeye çalışılmış, ülkemiz ulusal ve uluslararası sermaye için “ucuz işgücü cenneti” haline getirilmiştir.

Tüm cumhuriyet tarihinden daha fazla özelleştirme yapılmış, kamusal hizmetler piyasaya açılmış, sosyal devlet uygulamaları birer birer ortadan kaldırılmıştır.

Sermayeye vergi muafiyetleri başta olmak üzere her gün yeni ayrıcalıklar tanınmış, çalışanların maaşları vergi dilimleri ile kuşa çevrilmiş, doğrudan ve dolaylı vergilerle bütçenin tüm yükü halkın sırtına yüklenmiştir.

Gelir dağılımındaki adaletsizlik her gün biraz daha büyürken emekçilere büyümeden ayrılan pay yıllar geçtikçe düşürülmüştür.

Başta grev ve siyaset yapma hakkımızın engellenmesi olmak üzere kamu emekçileri güvencesizlik ile mevcut gidişata razı olma seçeneklerinden birini tercih etme dayatması ile karşı karşıya bırakılmıştır.

Sonuç olarak; 24 Haziran’da ya yasama-yürütme-yargıdaki kuvvetler ayrılığı ilkesinin iktidar lehine ortadan kaldırıldığı, parlamentonun etkisiz ve göstermelik olarak varlığını koruyacağı, padişahlık yetkileriyle donatılmış bir başkanlık sistemi ya da eşit, özgür, barış içinde ve laik bir düzenin kurucu zemini olacak bir seçim yaşanacak.

Dolaysıyla 24 Haziran 2018 baskın genel seçimleri tüm yurttaşlarımız kadar biz kamu emekçilerini de yakından ilgilendirmektedir. Çünkü 24 Haziran’da asıl olarak AKP’nin dayattığı tekçi, otoriter, dinci-gerici, mezhepçi ve etnik politikalara dayalı karanlık gidişatın devam edip etmeyeceği de belirlenecektir.

Kamu emekçileri AKP+MHP’de ifadesini bulan Cumhur İttifakına oy vermeyecek, geleceğine sahip çıkacak, eşitlikçi, özgürlükçü ve demokratik bir gelecek için taleplerini daha güçlü savunacak ve takipçisi olacaktır.

 

KAMU EMEKÇİLERİ;

Yıllardır uygulanan neo liberal politikaların ret edilerek;

a-) Eğitim, Sağlık ve Sosyal Güvenlik başta olmak üzere herkese eşit, ücretsiz, ulaşılabilir ve anadilinde KAMU HİZMETİ,

b-) İnsanca yaşanacak bir ÜCRET,

c-) Herkesin gelirine göre vergilendirileceği VERGİ ADALETİ,

Çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi için;

ILO sözleşmeleri başta olmak üzere uluslararası standartlar çerçevesinde demokratik, katılımcı ve özgür TİS gerçekleştirilmesini, grev hakkının engellenmesinden vazgeçilmesini,

Çalışanların ortak örgütlenmesini içeren yasa düzenlemesini,

Kurallı çalışma, iş güvenceli ve kadrolu istihdamın sağlanmasını,

Taşeron çalışmanın yasaklanmasını,

Çalışma yaşamında ayrımcı, cinsiyetçi politikalara son verilerek kadınları daha fazla sefalete, yoksulluğa, açlığa mahkûm eden politikaların terk edilmesi ve istihdamda kadın-erkek eşitliğinin sağlanmasını,

Kadına yönelik her türlü şiddeti, tahakkümü ve ayrımcılığı ortadan kaldıracak politikaları kadınlarla birlikte üreten ve hayata geçiren, cinsiyet eşitlikçi ve özgürlükçü programların oluşturulmasını,

Atama ve yer değiştirmelerde güvenlik soruşturması, mülakat gibi uygulamalara son verilmesini, objektif kriterleri esas alıp tarafların eşit katılımıyla komisyonlar oluşturarak, istihdamın siyasal çıkarlardan arındırılmasını,

Varlık Fonu’nun lağvedilerek bu fona devredilen kurumların herkes tarafından ulaşılabilir, eşit kamusal hizmet vermesinin sağlanmasını,

Ek ödemelerin emekliliğe yansıtılmasını,

Kadrolaşmayı hedef alan, iş barışını bozan, emek karşıtı performans sisteminin geri çekilmesini,

Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’na konan çekincelerin kaldırılmasını,

BES (Bireysel Emeklilik Sistemi)’in kaldırılmasını,

Kamu-Özel İşbirliği ile yapılan Şehir Hastaneleri Projesi’nden Vazgeçilmesini,

Üniversiteleri Bölme uygulamasının derhal durdurulmasını,

Gerici eğitime, laiklik karşıtı faaliyetlere son verilmesini,

Sendikal ayrımcılığı içeren politikalardan vazgeçilerek örgütlenme önündeki engellerin kaldırılmasını,

Bütçe hakkı çerçevesinde toplumun tüm kesimleriyle birlikte adil bir vergi toplama ve eşit bölüşümü esas alan bütçeleme anlayışının hayata geçirilmesini,

Özelleştirilen tüm kurumların yeniden kamusallaştırılmasını,

Nükleer enerji tesislerinin kapatılmasını, doğamızı talan eden, suyumuzu/ toprağımızı piyasaya açan, tarımsız bir geleceği inşa eden tüm politikalara son verilmesini,

Gerici eğitim politikaları, ataerkil tahakküm, toplumsal ilişkilerin dinsel referanslarla yeniden dizayn edilmesi, “dindar ve kindar” nesil yetiştirme hedeflerinin sonuçlarından biri olarak ortaya çıkan çocuk istismarlarının engellenmesine yönelik kapsamlı politikalar geliştirilmesini,

Toplumsal cinsiyet, yaş, sağlık durumu, azınlık olma durumu, engellilik, göçmen ya da sığınmacı olma, cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konularının Anayasa’nın 10. maddesine ayrımcılık yapılamayacak koşullar olarak açık bir şekilde eklenmesini,

Eşit, özgür, demokratik ve laik bir Türkiye’de halkların kardeşçe bir arada yaşamasını sağlayacak, 12 Eylül hukukunun aşılacağı demokratik dönüşüm için;

Siyasal Partiler ve Seçim Yasalarının değiştirilmesini,

Seçim barajının kaldırılmasını,

Bu çerçevede yeni bir anayasa hazırlanmasını,

OHAL/KHK rejiminin sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmasını, hukuksuzca ihraç edilen, açığa alınan tüm emekçilerin işlerine geri dönmelerinin sağlanmasını ve arada geçen sürede ortaya çıkan zararlarının/mağduriyetlerinin giderilmesini,

Düşünce ve ifade özgürlüğü ile örgütlenme hakkına yönelik ihlallerin ve baskıların son bulması, demokratik hak ve özgürlükleri kısıtlayan TMY’nın kaldırılmasını,

Özgürce toplantı, gösteri ve yürüyüş yapmanın önünde engel olan 2911 sayılı yasadaki hürriyeti bağlayıcı hükümlerin ve başta İç Güvenlik Yasası olmak üzere polis devleti anlayışıyla getirilen tüm yasaların kaldırılmasını,

Son yıllarda yargının siyasi iktidarın denetimi altına girmesine neden olan girişimlerin sonlandırılarak yargı bağımsızlığını tesis edecek düzenlemelerin yapılmasını,

Tüm toplumun tek mezhep üzerinden şekillendirilmesine, kamusal hizmetlerin ve hayatın her alanının dinselleştirilmesine son verilmesini,

Kamu emekçilerinin siyaset yapma hakkının ve siyasal partilere üye olabilmelerini olanaklı kılacak yasal düzenlemenin yapılmasını,

Kürt sorununun demokratik yöntemlerle ve diyalogla kalıcı şekilde çözülmesini, barış içinde bir arada yaşamın tesisini

ESAS ALAN

SİYASAL PROGRAMLARI DESTEKLEYECEKTİR!

Yorum yaz

Yazacağınız yorumlar kontrol edildikten sonra onaylanmaktadır.