BU KEZ ELAZIĞ İLE SARSILDIK DEPREM DEĞİL, RANT ÖLDÜRÜR

BU KEZ ELAZIĞ İLE SARSILDIK

DEPREM DEĞİL, RANT ÖLDÜRÜR

24 Ocak 2020 tarihinde saat 20.55’de Elazığ ili Sivrice ilçesinde 6.8 büyüklüğünde bir deprem gerçekleşti.

Açıklanan son resmi verilere göre yaşanan deprem nedeniyle Elazığ ve Malatya illerimizde 41 yurttaşımız hayatını kaybetmiş 1607 yurttaşımız da yaralanmıştır. Yıkılan binalarda arama kurtarma çalışmaları sürmektedir.

Öncelikle hayatını kaybeden yurttaşlarımız için başsağlığı diliyor, aile ve yakınlarının acılarını paylaşıyoruz. Yaralı yurttaşlarımızın da bir an önce sağlıklarına kavuşmalarını diliyoruz.

Felaketin meydana geldiği bölgedeki Sendikamız şubeleri, Konfederasyonumuz Şubeler platformlarıyla koordinasyon içinde kış koşullarında depreme yakalanan yurttaşlarımızın acil ihtiyaçlarını karşılamak, yaşanan acının yaralarını sarmak için tüm imkan ve olanaklarımızı seferber ediyoruz. 

Elazığ’da yaşadığımız deprem Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştır. Depremin zamanını ve yerini kesin olarak tespit etmek mümkün olmasa da ülkemizin herhangi bir yerinde orta büyüklükte veya yıkıcı nitelikte bir depremin olma olasılığı çok yüksektir. Orta büyüklükte meydana gelen depremlerin bile yaşam alanımızda oldukça büyük oranda hasar meydana getirmesi geçmişte depremden kaynaklı büyük acılar yaşanmış ülkemizde maalesef ki halen depreme yönelik gerekli önlemlerin alınmadığını bir kere daha göstermiştir.

Sadece ülkemizde değil tüm dünyada deprem gibi bir doğa olayının bir afete dönüşmesi Takdir-i İlahi değil; depremin yaşandığı bölgede o güne kadar insan hayatını merkezine almayan, bilim ve tekniği yadsıyan ekonomik ve siyasal tercihler ile bunlara dayalı sağlıksız yapı ve yapılaşma, imar afları, denetimsizlik, rant ve çıkar ilişkilerinden kaynaklıdır.

Ülkemizde geçmişte yaşanan  depremler sonrası yasal düzenlemelerle denetimin arttırılacağı mesajları her defasında verilmesine rağmen, tam aksi şekilde denetimler özelleştirilmiş, kamu otoritesi, önceliği olması gereken bu konudan uzaklaştırılmış, depreme karşı güvenli yapılaşma sağlama yerine ranta dönük kentsel dönüşüm uygulamalarına izin verilerek çarpık kentleşme ile yaşam alanlarımızın afet alanlarına dönüştürülmesine davetiye çıkarılmıştır.

Bunlar da yetmezmiş gibi kentsel dönüşümdeki yanlış uygulamalardan sonra, imar barışı denilen uygulama ile binlerce kaçak ve imar problemi olan yapı affedilerek kamunun sorumluluğu kişilere yüklenmiş, her hangi bir olası depremde yıkılması muhtemel binlerce kaçak yapıya göz yumularak henüz yaşadığımız ve yaşayacağımız depremlerin afete dönüşmelerinin temeli atılmıştır.

İşin ilginç tarafı asli sorumluluğunu yerine getirmeyen iktidar, bir yandan eleştirilere kulaklarını kapatırken diğer taraftan örneğin deprem için toplanan vergilerin neden yapılarımızın depreme güvenli hale getirilmesi için kullanılmadığı yönündeki sorulara bile yanıt vermemektedir. 1999 yılında yaşanan büyük depremin ardından yaraların sarılması ve depreme karşı dayanıklı yaşam alanları inşa edilmesi için geçici olarak çıkarılan ve sonrasında kalıcı olan Özel İletişim Vergisi ile toplanan milyarlarca liranın ise nereye kullanıldığı bilinmiyor. Bu paralarla depremlere karşı ne gibi tedbirler alınmıştır?

Başta deprem olmak üzere doğa olaylarının afete dönüşmemesi için yapılması gerekenlerin en başında afet zararlarını azaltıcı ve önleyici yasal düzenlemelerin bilimsel, teknik normlara ve uluslararası standartlara uygun olarak yapılması gerekmektedir. Bilimden ve tarihsel analizlerden uzak her türlü uygulama yaşanacak felaketlerin ana nedeni olmaya devam edecektir. Sorumsuz ve anı kurtarmaya yönelik yönetim anlayışı, uzun vadeli programlar ve kalıcı önlemler geliştirememekte, afet sonrasında yaşanan felaketler ile maddi ve manevi kayıplar; kader, fıtrat olarak sunulmakta ve sonuçlarına yönetenler değil toplum katlanmak  zorunda kalmaktadır.

Sonuç olarak Elazığ’da yaşanan depremden kaynaklı ortaya çıkan felaket ülkemiz için önemli bir uyarıdır.

İstanbul gibi metropol kentlerimiz de dahil ülkemizin hemen her yerinde yaşanması muhtemel deprem gibi doğal bir olayın bir felakete dönüşmemesi için başta ülkeyi yönetenler olmak üzere herkes bilim insanlarımızın, meslek odalarımızın yıllardır yaptığı uyarılara kulak vermelidir.

Depremin can ve mal kayıplarını artıran bir felakete dönüşmesini sağlayan, plansız ve çarpık kentleşme ile sonuçlanan ranta dayalı imar politikalarından, imar affı gibi kaçak yapılaşmayı olağan hale getiren politikalardan derhal vazgeçilmelidir. 

Halkın can güvenliğini temel alarak bu yanlış politikaları eleştirenleri her fırsatta hedef tahtasına koyan söylem ve uygulamalar terk edilmelidir.

Bilim insanlarımızın, meslek odalarımızın ve konunun uzmanlarının görüşleri alınarak acilen bilimsel yeni bir deprem politikası kapsamında master planlar oluşturulmalı ve ülkemiz kaynakları birkaç zengine rant sağlasın diye “Kanal İstanbul” gibi projelere değil ülke çapında bu deprem politikasının hayata geçirilmesine yönelik kullanılmalıdır. 

 

MERKEZ YÜRÜTME KURULU