Her Şey Sermaye İçin, Emekçiye, Yoksula, İşsize, Güvencesize Sefaletin Yolları

Dünyada yaklaşık 2 milyon insanın yakalandığı, 130 bin insanın canına mal olan Covid 19 salgınına ilişkin Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan resmi verilere göre 14 Nisan itibariyle ülkemizde ilişkin toplam vaka sayısı 65.111, toplam ölüm sayısı 1.403, toplam yoğun bakım hasta sayısı 1809 ve toplam entübe sayısı ise 1.087 olarak kayıtlara geçti.

Tüm dünyada hükümetler karantina, sokağa çıkma yasakları, denetim, disiplin uygulamaları, kamulaştırmalar, temel gelir gibi çeşitli araçlarla salgına karşı mücadele yöntemleri belirlerken bir yandan da iktidarların giderek baskıcı karakterinin, otoriterleşme eğilimlerinin yükseldiğine, salgınla mücadele gerekçesiyle en temel insan haklarına yönelik ihlallerin arttığına da tanık oluyoruz.

Ülkemiz, dünya genelinde vaka artış hızının en yüksek olduğu ilk üç ülkeden biri durumunda iken günü ve sermayeyi kurtarmaya odaklı politikalarla salgın her geçen gün daha ciddi boyutlara ulaşıyor ve bu baskıcı karakter söz konusu emekçilerin hakları olunca kendini her alanda daha fazla hissettiriyor.

KESK olarak Covid-19 salgın sürecinin en başından beri salgınla etkili mücadele için alınması gereken önlemlerle ilgili kamu gücünü kullananlara çağrılarda bulunduk, palyatif önlemler değil, kalıcı ve emekçileri, halk sağlığını korumayı odağına alan bir mücadele programının öneminin altını çizdik.

Bugüne kadar alınan önlemler ve yasalaşan paketler ise Konfederasyonumuzun ve emek ve meslek örgütlerinin katılımı olmaksızın, görüşleri alınmaksızın hayata geçirildi. Kamu çalışanları açısından kısmi önlemler alınsa da pek çok kamu kurumunda hayata geçirilmeyen önlemler, uyulmayan, takibi yapılmayan genelgeler nedeniyle kamu çalışanları arasında bulaşı artıyor, ölümler yaşanıyor.

Plansız, programsız bir şekilde, sadece hafta sonu için ilan edilen sokağa çıkma yasağı, bulaşıyı yavaşlatmak yerine yaygınlaşmasına neden oluyor. Nüfusun en az %60’ı halen potansiyel taşıyıcı-hasta olarak ölüm riskiyle işe gidip geliyor.

Belirli yaş gruplarına sokağa çıkma yasağı geliyor ama çalışıyorlarsa bu yasaktan muaf tutuluyorlar. Salgının ekonomik ve toplumsal yaşama etkilerinin azaltılması için yasa çıkarılıyor, ama sermayedarlara 100 milyarlık destek, vergi indirimleri, teşvikler, vergi afları çıkarken halkın, emekçinin payına kolonya ve maske düşüyor. Maske dağıtımı ise haftalardır halen organize edilebilmiş değil.

Sermayenin doymak bilmez kar hırsına, beton aşkına, çarklar dönsün diye her gün başka bir işçiyi, emekçiyi kurban veriyoruz.

Salgınla mücadele kapsamında gündeme alınan ve kabul edilen ‘infaz yasası’ ile gazeteci, aydın, avukat, insan hakları savunucusu, sendikacı, siyasetçiler kapsam dışı bırakılıp içerde tutulurken, cinayet, kadına yönelik şiddet, kadına ve çocuğa tecavüz, hırsızlık, uyuşturucu imal etmek ve ticaretini yapmak gibi suçlardan hüküm giyen 90 bin mahkûmun salıverilmesinin önü açılıyor.

Sosyal olmayı tercih etmeyen devlet, bağış kampanyası ile topladığı paranın neredeyse iki katını bir konsorsiyuma bir ay için köprü geçiş garantisi olarak ödeyiveriyor.

OHAL’den istifade emeğin haklarının gasp edilmesine bugün Covid-19’dan istifade bir AKP klasiği olan torba yasayla hak kayıpları ekleniyor. İşverenlerin uzun zamandan beri gerçekleşmesini istedikleri değişiklikler salgından istifade hayata geçirilmek için torbaya atılıyor.

Bugün meclise salgının ekonomik ve toplumsal etkilerini azaltmaya yönelik tedbirler içeren yasa taslağının sunulmasıyla işçiler, emekçiler yeni hak kayıplarıyla karşı karşıya; büyük şirketleri kurtarmaya, “sermayenin çarklarını döndürüp ceplerini doldurmaya devam” kararları gündemde.

 Söz Konusu Sermaye Yanlısı, Emek Karşıtı Yasa Taslağına Göre:

  • 4857 sayılı İş Kanunu’na eklenmesi öngörülen geçici 10. madde ile daha önce işçinin talebine bağlanan ücretsiz izin, işverenin inisiyatifine bırakılıyor. Böylece uzun süredir işverenlerin talep ettiği bir madde kanuna girmiş olacak ve işveren işçiyi, işçinin kendi talebi olmaksızın ücretsiz izne ayırabilecek. Kısa çalışma ödeneğinden faydalanamayan, işten çıkarıldıktan sonra işsizlik ödeneğine hak kazanamayan işçilere Fon’dan günlük 39,24 TL olmak üzere aylık 1.168 TL gibi asgari ücretin ve açlık sınırının çok altında bir tutar ödenecek. Üstelik herhangi bir sosyal güvenceye sahip olmayan, kayıt dışı çalışan yaklaşık 10 milyon emekçi bu ücreti dahi alamayacak, açlığa terk edilecek.
  • Her ne kadar ahlak ve iyi niyet kurallarına aykırılık dışında işten çıkarmanın 3 ay süreyle yasaklanması düzenlense de ücretsiz izin uygulaması ile bu yasak işlevsiz hale gelecek; işçiler kısa çalışma ödeneğinde almaları gerekenden çok daha az ücretlere, sefalet ödeneğine mahkum edilecek.
  • 6356 sayılı yasa kapsamında toplu iş sözleşmesi yapılması, uyuşmazlıkların çözümü, grev ve lokavt 3 ay süreyle durdurulacak. Bu durumda tarafların karşılıklı anlaşması durumunda daha önce başlayan süreçlerin devam etmesi mümkün olmayacağı gibi, grev aşamasına gelmiş olan iş yerleri de greve çıkamayacak. Açıkça Anayasa’ya, taraf olunan uluslararası sözleşmelere, sendikal haklara aykırı olan bu yasak, sendikal faaliyetlerin durdurulması, tüm alanlarda çalışma devam ederken ve işçiler hiçbir önlem alınmaksızın, pozitif vakalar çıkmasına rağmen ölümüne çalıştırılırken hak kayıplarına, kölece çalışma şartlarına karşı tüm itiraz ve mücadele olanaklarının da ortadan kaldırılması anlamına geliyor.
  • 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nda yer alan yetki tespitlerinin 15 Temmuz 2020 esas alınarak gerçekleştirilmesi, Cumhurbaşkanının bu süreyi Mayıs 2021’e kadar uzatma yetkisi düzenleniyor.
  • Yasa tasarısında bazı kamu kurum ve kuruluşların alacaklarının, borçlarının ertelenmesine yönelik düzenlemelere belediyeler de dahil ediliyor. AKP yönetiminde olmayan Belediyelerin yardım kampanyalarını yasaklayan, hesaplarını donduran, aşevi faaliyetlerini dahi durduran uygulamalar da göz önünde bulundurulduğunda belediyelerin alacak ve borçlarına dair erteleme yetkisinin Cumhurbaşkanına verilmiş olması, Anayasa’da düzenlenen belediyelerin özerkliği maddesine aykırı olup keyfi, ayrımcı uygulamalara imkan yaratıyor.
  • Hazine özel mülkiyetindeki taşınmazların, satışı, kiraya verilmesi, trampası, arsa veya kat karşılığı inşaat yaptırılması, sınırlı ayni hak tesisi işlemleri ile devletin tasarrufu altındaki yerlerin kiraya verilmesi, kullanımına izin verilmesi ile ilgili ihalelerin elektronik ortamda gerçekleşmesine yönelik düzenleme de yine bu tasarıda yer alıyor. Hemen akıllara maskelerle yapılan Kanal İstanbul ihalesi düşüyor, kamu kaynaklarını, emeğimizi ve işçilerin yaşam hakkını betona gömen anlayışın sürmesine, kamu kaynaklarının sermayeye aktarılmasının devamına zemin sağlanıyor.
  • Zaten aslen hiçbir şekilde denetlenemeyen, bir tür borçlanma ve ipotek mekanizması olarak kurulan, emekçiler açısından güvencesizlik ve sömürü anlamına gelen Varlık Fonu ile ilgili madde ise Cumhurbaşkanı tarafından atanan üç uzmanın düzenleyeceği denetim raporlarının sunulmasını Haziran’dan Eylül’e alıyor. Şimdiye kadar Varlık Fonu’ndan yapılan harcamalara ilişkin şeffaf bir bilgiye ulaşılamadığı gibi adeta paralel bir hazine gibi çalışan fona tanınan çok geniş vergi muafiyetleri, ihale kanunları başta olmak üzere çeşitli kanunlardan muafiyetten yararlanabileceklerin kapsamı genişletiliyor. Alınmaktan vazgeçilen vergiler arttıkça vatandaşın, işçinin, emekçinin sırtındaki vergi yükü de ağırlaşıyor. Bunun yanı sıra Fon, salgın süresince finansal açıdan zor duruma düşecek büyük kuruluşların ayakta kalması için klasik banka kredisinden farklı seçenekler, destekler açısından kilit bir rolle donatılıyor. Bu rolün emeğimiz, alın terimizle yarattığımız değerlerin sermayedarlar kurtarılsın, karlar sürsün diye peşkeş çekilmesi anlamına geldiğini çok iyi biliyoruz.

Sendikaların, emek ve meslek örgütlerinin dahil edilmediği, sermayenin temsilcileriyle onların istekleri doğrultusunda hazırlandığı aşikar olan bu yasa tasarısında “evde kal” çağrılarına tüm çalışanların ve hayatta kalmak için çalışacağı her bir güne ihtiyacı olanların uyabilmesi için zorunlu alanlar dışında çalışmanın durması, ücretli izin, gelir güvencesi gibi gerekli önlemler yok.

Salgınla etkili mücadelede en önde yer alan sağlık çalışanlarının sağlığının korunmasına, taleplerinin karşılanmasına, çalışma koşullarının, özlük haklarının geliştirilmesine yönelik bir düzenleme yok.

İşsizlere, güvencesiz çalıştırılanlara, gündelik işlerle geçinmeye çalışanlara, yoksullara, evsizlere, mültecilere yönelik hiçbir önlem yok.

Kadına yönelik ekonomik, fiziksel, psikolojik her tür şiddetin önlenmesine, kadınların taleplerinin karşılanması için kaynak ayrılmasına dair tek bir önlem yok.

Zorunlu hizmetlerde çalışan emekçilerin çalışma koşullarının iyileştirilmesi, koruyucu önlemlerin alınması için önlem yok.

 KESK olarak taleplerimizi bir kez daha tüm kamuoyu ile paylaşmayı bir sorumluluk olarak görüyoruz.

  • Salgınla mücadelede zorunlu hizmet ve mal üretimi dışında bütün çalışma durdurulmalı, bu alanlar dışındaki tüm çalışanlara ücretli izin verilmelidir.
  • Yasada işçilerin en temel haklarını ortadan kaldıracak ücretsiz izin ve sefalet ödeneği uygulamasından vazgeçilmeli, 15 Mart tarihi esas alınarak, hiçbir koşul aranmaksızın işten çıkarılması yasaklanan tüm işçilere asgari ücretten az olmamak kaydıyla kısa çalışma ödeneği ve daha önce işten çıkarılan tüm işsizlere işsizlik sigortası ödeneği verilmeli, işçilerin talepleri karşılanmalıdır. İşsizlik sigortası fonundaki 131 milyar TL, işçiler için kullanılmalıdır.
  • Toplu iş sözleşmesi ve grev durdurma ile ilgili madde geri çekilmelidir; toplu iş sözleşmelerinde hak düşürücü sürelerin durdurulması yeterlidir.
  • 4688 sayılı yasada kamu emekçileri sendikalarının yetki tespiti, salgının gerektirdiği kısıtlamaların kaldırılmasından sonra sendikal faaliyetlerin yürütülmesi için gerekli süre de göz önünde bulundurularak en erken 15 Kasım 2020 tarihi esas alınarak yapılmalıdır. Covid-19 salgınının duruma ilişkin TTB, SES başta olmak üzere emek ve meslek örgütlerinin tavsiyeleri doğrultusunda sendikaların görüşleri alınarak tarih belirlenmelidir.
  • Belediyelerin borç veya alacaklarını erteleme kararı, belediye yönetimlerinin kendi karar ve yetkilerine bırakılmalıdır.
  • Salgın koşullarında halkın sağlığının korunması ve salgınla etkili mücadele edilmesi için yerel yönetimler tarafından sunulan zorunlu kamusal hizmetlerin aksamadan ve gerekli sağlık önlemleri alınarak sunulması, artan maliyetlerin karşılanması için genel bütçe vergi gelirlerinden belediyelere ayrılan pay, en az 6 ay boyunca ilgili belediyenin nüfusuna orantılı bir şekilde %20-50 arasında arttırılmalı ve bu paylardan hiçbir kesinti yapılmamalıdır.
  • Varlık Fonu derhal lağvedilmeli, kamu kaynakları halk sağlığının, emekçilerin haklarının korunması ve geliştirilmesi, herkese gelir güvencesi sağlanması için kullanılmalıdır.
  • Tüm vergi yükünün emeğiyle geçinenlerin sırtına yıkılmasından vazgeçilmeli, servet vergilendirilmelidir.
  • Salgınla mücadelede en ön safta yer alan sağlık çalışanlarının talepleri karşılanmalıdır, personel sayısı güvenceli çalışma koşulları sağlanarak arttırılmalı, KHK ile işinden edilen, güvenlik soruşturması nedeniyle bekletilen tüm sağlık emekçileri acilen göreve başlatılmalıdır.
  • Kamu-özel fark etmeksizin çalışan tüm kadınlara iş ve gelir güvencesi sağlanmalıdır; kadına yönelik şiddette yaşanan artışa karşı gerekli tedbirler alınmalı, 6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi etkili bir şekilde uygulanmalı; sığınma evleri arttırılmalıdır.

Yaşadığımız krizden en az hasarla çıkmanın tek yolu toplumsal dayanışmayı yükseltmekten, başta sağlık emekçileri olmak üzere tüm çalışanları ve halkı koruyucu önlemlerin hiç vakit kaybetmeksizin hayata geçirilmesinden, köklü ve kapsamlı bir sosyal devlet programının uygulanmasından geçer.

KESK olarak tüm yetkilileri emekçilerin taleplerini dikkate almaya çağırıyoruz ve bu taleplerin takipçisi olacağımızın bilinmesini istiyoruz.

 Yürütme Kurulu