SALGINI FIRSATA ÇEVİRENLERE KARŞI ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYE…

Güvenilirliği şüpheli resmi rakamlarda dâhil hasta ve ölüm sayılarının her geçen gün daha da arttığı görülen Covid-19 salgını sağlıkçıların ve bilim insanlarının önceden uyardığı gibi kontrolden çıkmıştır.

Salgına karşı halka açık bir yönetim anlayışı ile hareket edilip toplumda güven yaratılması, önleyici sağlık hizmetlerinin etkin kullanılıp yaygın test uygulanması, çalışma saatlerinde değişikler ile dönüşümlü ve uzaktan çalışma biçimlerinin uygulanmasıyla çalışma yaşamı başta olmak üzere toplumsal yaşamı salgın riskine göre düzenleyip sosyal devlet uygulamalarıyla vatandaşlarına destek olunması gerekirken içinden geçtiğimiz bu süreçte tam tersi uygulamalara şahit oluyoruz.

ATO’nun açıklamasına göre vakaların %70’i fabrikalar, işyerleri ve kamu çalışanlarıdır. Patronları koruma adına “çarklar dönsün” mantığıyla ücretinden başka geliri olmayan milyonlarca emekçi gerekli önlemler alınmadan çalışmak veya ücretsiz izin ödemesi adı altında asgari ücretin dahi altında ödemlerle yaşamak zorunda bırakılıyor, ekonomik ve sosyal hakları ellerinden alınıyor, salgından etkilenen sağlık çalışanlarına dâhil çalışamayan emekçilere hiçbir ekonomik sosyal destek sunulmuyor hatta bunları talep edenler “hainlik” ile suçlanıyor. Bunlar da yetmezmiş gibi salgınla ilgili gerekli tedbirlerin alınmadığına ve salgından kaynaklı sağlık emekçilerinin ölümlerine dikkat çekmeye çalışan hekimlerin en güvenilir meslek örgütü TTB’nin hedefe konulması gibi iktidar dışında tüm demokratik kitle örgütleri susturulmaya çalışılıyor. Ve yine bir yandan ekmek parası için mevsimlik işçi olarak metropol kentlere gelen emekçiler ırkçı ve ayırımcı saldırılara uğruyor;  diğer yandan da resmi kolluk güçleri tarafından gözaltına alınan köylülerin helikopterden atılmasına varacak düzeyde işkence ve kötü muamele yaygınlaştırılarak siyasi iktidar salgını fırsata dönüştürür bir biçimde, yaşamın her alanında baskı ve yasaklar yoğunlaştırıp tekçi rejim güçlendirmeye çalışıyor.

Kamu emekçilerinin de yoğun biçimde yaşadığı bu olumsuzluklar salgın koşullarında toplumun en çok ihtiyaç duyduğu kamusal hizmetleri üreten biz yerel yönetim emekçilerinin de çalışma ve yaşama koşullarımızı her geçen daha da zorlaştırıyor. Her türlü riske rağmen kamu hizmetlerini aksatmadan sunmaya gayret eden belediye emekçileri olarak salgın sürecinde pek çok belediyede “salgın” bahanesiyle toplu sözleşmelerle kazanılmış haklarımız yok sayılıyor, çalışma hakkımız üzerindeki baskılar, sürgünler, sendikasızlaştırma girişimleri ile açığa almalar ve ihraçlar bu dönemde salgınla ilgili alınması gereken önlemlerin önüne geçiyor.

Belediyelerin içinde bulunduğu mali kaynak yetersizliği salgın sürecinde yapılan hizmetlerde daha da belirginleşmiştir. Siyasi iktidarın belediyelerin geçmiş döneme ait borçları nedeniyle 1 Haziran’a kadar merkezi bütçeden aldıkları paylardan kesinti yapılmayacağı kararı 1 Haziran sonrası bu uygulamadan kaldırılınca birçok belediyenin merkezi bütçeden aldığı paylarda % 40 oranında kesintilere gidilmiştir.

Salgından dolayı belediyeler normal tahsilatlarını dahi yapamazken gelirleri oldukça düşmüş olmasının yanında yapılan kesintilerle birçok belediyeyi bırakın salgınla mücadele etmeyi, çalışanların ücretlerini dâhil ödeyemez noktaya getirmiştir. Ve bir kısmının hesaplarına bloke konulmuş veya haciz getirilmiştir. Oysa Birleşmiş Milletler’in “Covid-19’la Mücadele Kapsamında Ortak Sorumluluk, Küresel Dayanışma” raporunda salgınla mücadelede merkezi yönetim ve yerel yönetimlerin acil işbirliğine vurgu yapılarak; salgınla mücadele konusunda yerel yönetimlerin en ön cephede yer alması gerektiğini, bunun için de mali durumun salgın konusunda ve sosyal ekonomik önlemlere ilişkin hızla yanıt verebilecek yeterliliğe kavuşturulmasının, yerel ve merkezi otoriteler arasında etkili işbirliğine ve diyaloğa ihtiyaç olduğuna vurgu yapılmaktadır.

Bizde ise durum yukarda ifade edilenin tam tersine işletilmekte; kurumlar arası yetki tartışmaları bir çatışma görüntüsü yaratmaktadır. Bu durum sadece belediyeleri etkisiz kılmakla kalmamakta başta yerel yönetim emekçileri olmak üzere tüm kent halkını da cezalandırmak anlamına gelmektedir. Salgının toplumdaki risk oranı bu denli tehlikeli boyutlara ulaşmışken yapılması gereken riski tüm kamu kaynaklarını doğru bir planlama ile yönetme becerisini göstermektir.

Bu süreçte başta kayyumlar tarafından yönetilen ve diğer bazı belediyelerde emekçilerin yaşadıkları hak ihlallerine ilişkin tespitlerimiz şunlardır:

  • Sayıştay belediyelerin taraf olduğu toplu sözleşmelerin mali haklarına yönelik “yasaya aykırı” gerekçesiyle “kamu zararı” tespitleri yaparak yerel yönetim emekçilerinin Anayasanın 53. Maddesi ile Anayasa’nın 90. Maddesi gereğince iç hukukta doğrudan uygulanması gereken Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce güvenceye alınan “toplu sözleşme” hakkını özgürce kullanması hukuka aykırı bir biçimde engellenmeye çalışılıyor.
  • Kayyum atanan belediyelerde dışardan atama ile getirilen ve birçoğu daha sonraları yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma ve taciz gibi suçlarla yargılanan yöneticiler eliyle, emeği ile geçinen aldığı maaşıyla onurlu bir yaşam mücadelesi veren üyelerimizi hedefe koymuş; meşruluğu tartışılan disiplin kurullarında, asılsız ve hukuk dışı iddialarla ya kademe durdurma, maaştan kesme yâda memuriyetten men cezalarına maruz bırakmıştır. Bu kapsamda daha önce kamuoyu ile paylaştığımız hak ihlallerine aşağıda belirtilen yenileri eklenmiştir;
    • Diyarbakır Büyükşehir Belediyesinde çalışan 37 üyemiz açığa alınmış ve ardından memuriyetten çıkarma talebiyle haklarında yüksek disiplin kurulunda soruşturma açılmıştır.
    • Mardin Büyükşehir Belediyesinde sosyal medya da kürce müzik paylaşımından dolayı hakkında disiplin soruşturması açılan bir üyemiz daha hiçbir hukuki gerekçe olmadan kamu görevinde ihraç edilmiştir.
    • Van Büyükşehir Belediyesinde son kayyum ataması sonrası gözaltına alınan 7 üyemiz adli yargıda haklarında takipsizlik verilmesine rağmen yüksek disiplin kuruluna sevk edilmiştir.
    • Ağrı Diyadin belediyesinde çalışan Sendikamız Van Şube Kadın sekreteri göreviyle ve mesleğiyle ilgisiz biçimde sürgün edilmiş ve kadın mücadelesi nedeniyle hakkında adli soruşturma başlatılmıştır.
  • Yerel yönetim emekçileri olarak bu süreçte yaşadığımız hak gaspları maalesef ki sadece kayyum atanan belediyelerde yaşanmamaktadır.
    • Yerel yönetim emekçileri salgın sürecinin en başından bu yana her türlü riski göze alıp büyük özverilerle kent halkına hizmet sunmaya çalışmasına rağmen ülke genelinde birçok belediyede salgın koşulları bahane edilerek toplu sözleşme süreçleri sonuçlandırılmıyor veya mevcut toplu sözleşmelere tek taraflı keyfi müdahaleler yapılarak emekçilerin toplu sözleşme ile kazandığı ekonomik ve sosyal haklarında kayıplara neden olacak biçimde kısıtlamalara gidiliyor.
    • Bazı işverenler, salgın maliyetini bahane ederek, yol ve yemek ücretlerine son verme, karşılığını ödemeden yemekhaneleri kapatma, mesai-tazminat, toplusözleşme kesintisi, maaşları ödememe gibi kazanılmış haklarımıza göz dikiyorlar.
    • Yine salgın koşulları bahane edilerek emekçiler keyfi biçimde meslekleriyle alakasız yerlerde ve işlerde görevlendiriliyor ya da uzak yerlere sürgün ediliyor. Veya adeta cezalandırılır gibi keyfi biçimde filyasyon ekiplerinde görevlendiriliyor.
    • Başta Zabıta ve itfaiye emekçilerinin maktu mesai ücretleri olmak üzere birçok yerel yönetim emekçisinin sosyal hakları ya ödenmiyor ya da eksik ve geç ödeniyor.

Değerli Basın Emekçileri,

Halk sağlığını tehdit eden bu salgınla mücadelede, başta işyerlerimizdeki insan hareketliliği ve yoğunluğunun en az seviyeye indirilmesi, Cumhurbaşkanı genelgesindeki çalışma biçimlerine (idari izin, dönüşümlü çalışmak, kronik rahatsızlığı olanların uzaktan çalışması vb. ) uygun düzenleme yapılması zorunlu hale gelmiştir.

Mevcut durumda yerel yönetim hizmetlerinin yürütüldüğü işyerlerinde enfekte olma riski en yüksek orana dayanmış durumdadır. Bulaşının yeni zinciri; -işyeri-toplu taşıma-ev şeklinde uzmanlarca da belirtilmektedir. Yerel yönetim emekçilerinin sağlığı kent halkının da sağlığıdır. Bu yüzden tüm yerel yönetim kurumlarında derhal ve hızla gerekli tedbirler koruyucu önlemler yoğun testler işyerlerinden başlayarak yapılmalıdır.

Bununla birlikte salgına karşı gerekli tedbirleri almak yerine adeta bu salgını fırsata dönüştürür gibi bu süreci esnek çalışmayı hayata geçirmek, emekçiler üzerindeki baskı ve denetimi arttırmak, sendikasızlaştırmak, sürgünleri, açığa alma ve ihraç uygulamalarını hayata geçirmek isteyen işverenler belediye emekçilerinin örgütlü mücadelesi ile cevaplarını alacaklardır.

Yerel yönetim işkolunda gasp edilen bütün haklarımızı yeniden kazanacak, belediye emekçilerinin birliğini ve haklarını koruyarak mücadelemizi yükselteceğiz.

Emekçilerin Sağlık ve Yaşama Hakkı Güvenceye Alınsın

Baskı ve Sürgünler Son Bulsun.

Sürgün Edilen Ve İhraç Edilen Emekçiler Görevlerine Geri Başlatılsın.

Sözleşme Fesihleri, Açığa Alma ve İhraçlar Son Bulsun.

Örgütlenme ve Toplusözleşme Hakkımız Üzerindeki Hükümet ve Sayıştay Baskıları Dursun.

Atanmışlar Değil, Seçilmişler Yönetsin.

 

MERKEZ YÜRÜTME KURULU