YOKSULLAŞMADA, İŞ GÜVENCEMİZİN HEDEF ALINMASINDA “İSTİKRAR” SÜRÜYOR!

Şubat Ayı Enflasyonu: %0,81
Yıllık Enflasyon: %10,13 *Son Beş Yılın En Yüksek Enflasyonu
Aralık- Şubat Dönemi İki Aylık Enflasyon: %3,29
2017 Maaş Artışımız Cebimize Girmeden Buharlaştı!
AKP’nin Kamu Emekçilerine Referandum Vaadi: “İş Güvencenizi Kaldıracağız”
Tüm Kamu Emekçilerini Yoksullaşmaya, Güvencesizliğe,
İktidarın “Tapulu” Kapı Kulu Olmaya Karşı
HAYIR, Demeye Çağırıyoruz!

16 Nisan’da yapılacak olan Anayasa değişikliği referandumuna sayılı günler kaldı. Bilindiği üzere referandum için AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı tarafından yürütülen kampanyanın merkezinde ‘istikrar’ söylemi yer almaktadır. Üstelik ‘istikrar’ söylemi ile referandumdan ‘Evet’ isteyen sadece siyasal iktidar ve Cumhurbaşkanı da değildir. Siyasal iktidarın memur kolları gibi çalışan malum konfederasyon da merkezine ‘istikrar’ söylemini aldığı kampanyada “memurluk tapulu mal değildir” diyerek referandumdan sonra iş güvencemizi kaldıracağını açıklayanlara ‘Evet’ oyu istemektedir.
Kimin, Neyin İstikrarı?
Oysa ‘istikrar’ kavramı toplumun farklı kesimleri için farklı anlamlar ifade etmektedir. Patronlar-sermaye için istikrar; vergi indirimlerinin, teşviklerin sürdüğü dolayısıyla karın artmasının garanti altına alındığı bir durumu ifade etmektedir. İşçiler, emekçiler, emeği ile geçinen kesimler için ise istikrar, çalışma hakkının ve iş güvencesinin, insanca bir yaşam sürmeye yetecek maaşın-ücretin sağlanması, yarına güvenle bakabilmek için sürekli hale getirilmesidir.
Bu açıdan bakıldığında, özellikle son yıllarda ülkemizde patronlar – sermaye grupları dışında kalan kesimler için istikrardan bahsetmek mümkün değildir. Toplumun %1’i bile olmayan azınlığın çıkarlarında istikrarın sürmesi pahasına kamu emekçilerinin de içinde bulunduğu %99’un çalışma ve yaşam koşulları her geçen gün daha ağırlaştırılmaktadır.
‘İSTİKRARIN’ EMEK CEPHESİNE GENEL YANSIMALARI
AKP hükümeti 16 Nisan’da yapılacak “Bütün Güç, Yetki Tek Adama” referandumu için tüm kaynaklarını seferber etmesine rağmen bütün ekonomik-sosyal göstergeler ciddi anlamda bozulmuştur. Bu temel göstergelerin emek cephesine genel yansımalarına baktığımızda karşımıza aşağıdaki ‘İstikrar Tablosu’ çıkmaktadır.
Tablo 1- AKP’nin İstikrar Tablosu

AKP’nin “İstikrar” Tablosundan Kamu Emekçilerinin Payına Düşen: Daha Fazla Yoksullaşma, Daha Fazla Güvencesizleşmedir!
İşsizlikte ve döviz kurları artışında rekorların kırıldığı, enflasyonun tavan yaptığı, dış ticaretin daraldığı, ekonomik büyümenin gerilediği “istikrar” tablosu kamu emekçilerinin yaşam ve çalışma koşullarını alt üst etmektedir.
Artan Enflasyonla Yoksullaşıyoruz!
Fiyatlar genel düzeyinin yükselmesi, alt ve orta gelir gruplarını daha yoksullaştırıp üst gelir gruplarını ise daha zenginleştirerek gelir dağılımındaki adaletsizliği derinleştirmeye devam etmektedir.
Özellikle son 6 yıldır artan enflasyon karşısında gittikçe daha fazla korunaksız bırakılan kamu emekçileri toplumun alt gelir grubuna itilmiştir.
Bu durumun en önemli nedenlerinin başında, ‘işçiyi, memuru enflasyona ezdirmedik’ propagandası yapan hükümetin bu kesimlere gerçekleşen değil, hedeflenen enflasyon üzerinden ücret-maaş artışı dayatması gelmektedir.
Dünya genelinde merkez bankaları ilan ettikleri enflasyon hedefine ulaşma konusunda güçlü bir taahhüt oluşturmakta ve hedefe ulaşılamaması durumunda kamuoyuna hesap vermekle yükümlü olmaktadır.
Ancak Türkiye’de gerçekçi belirlenmeyen, yönlendirme ve manipülasyon içeren politikalar sonucunda hedeflenen enflasyonla gerçekleşen enflasyon arasındaki bant gittikçe genişlemektedir. Böylece emekçi kesimlerin ileriye dönük ücret-maaş artışı talepleri hedeflenen enflasyonla daha baştan kısıtlanmaktadır.
2002 yılından bu yana AKP hükümetleri ve TCMB’nin hedeflediği enflasyon değerleri negatif yıllar dahil edildiğinde bile ortalama % 49 sapma göstermiştir. 2006’dan sonra bu ortalama sapma artarak % 69 olmuştur.

Tablo 2: Hedeflenen- Gerçekleşen Enflasyon- Hedeften Reel Sapma
Kaynak: TCMB, * 2017 yılı iyimser yaklaşımla % 11’i göstermektedir. Sonraki yıllar belirsizlik ve istikrarsızlık nedeniyle tahmin edilemez.
Öte yandan ana harcama gruplarının, özellikle alt gelir gruplarının toplam harcamaları içinde önemli bir payı olan gıda-kira-ulaşım harcamalarının, ağırlıklarının adeta duruma göre ayarlandığı TÜİK’in resmi enflasyonu gerçeği yansıtmaktan çok uzaktır. Bu nedenle TÜİK tarafından açıklanan resmi enflasyon ile kamu emekçilerinin de içinde olduğu alt gelir gruplarının sokakta-çarşıda-pazarda yaşadığı gerçek enflasyon arasında en az yarı yarıya fark vardır. Özellikle maaş artışlarımıza tekabül eden aylara doğru enflasyon rakamları birden bire inişe geçmektedir.
Ancak her şeye rağmen artan enflasyon dizginlenememekte, son aylarda beklentilerin oldukça üzerinde seyretmektedir.
Son Beş Yılın En Yüksek Enflasyonu Yaşanıyor!
Nitekim19 Ocak 2017 tarihinden Ocak ayı TÜFE beklentisi % 1,44, yıllık TÜFE beklentisi ise % 8,48 olarak açıklanmıştır. Ancak Ocak 2017 TÜFE aylık % 2,46, yıllık %9,22 olarak gerçekleşmiştir.
Dün açıklanan Şubat ayı enflasyon rakamları ile hükümetin tahminleri bir kez daha aşılmıştır. %0,47 artış olması beklenen Şubat 2017 TÜFE %0,81 olarak gerçekleşmiştir. TÜFE, bir önceki yılın Aralık ayına göre % 3,29 artmıştır.
Böylece kamu emekçilerinin 2017 yılı ilk altı aylık maaş artışı (%3) daha ikinci ayda ceplerine girmeden buharlaşmıştır. 2016 Şubat – 2017 Şubat dönemini kapsayan yıllık enflasyon oranı (%10,13) son beş yılın en yüksek enflasyon verisi olarak kayıtlara geçmiştir.
Reel Kayıplarımız Gittikçe Artıyor!
Maaş artışları, TÜİK’in çarpıtılmış resmi enflasyon oranı düzeyinde, hatta 2014 yılında olduğu gibi bazen bunun altında kalan kamu emekçilerinin reel kayıpları artmaya devam etmektedir.
2015 TÜİK yıllık enflasyon verilerine göre 2016 ve 2017 yılında kamu emekçilerinin maaş artışı negatiftir. Sadece enflasyon temel alınarak verilen artış reel değildir. 2016 yılı için zam “SIFIRIN ALTINDA Yüzde -0,16 iken 2017’de bu oran daha da düşerek – 3,47 olarak gerçekleşmiştir.
Tablo 3: Kamu Emekçilerinin Maaş Zammı Neden Negatiftir?

*Her kamu emekçisi kendi maaşı üzerinden hesaplayabilir. Zam oranı değişmez. Anlaşılabilirlik için 2015 ortalama maaşı 100 birim varsayılmıştır. 3.000 TL üzerinden de yapılsa yine zam oranları eksi 0,16 ve eksi 3,47 çıkacaktır.
Kamu Emekçilerine Altışar Aylık Dilimler Halinde Verile
2016 yılında 6+5 şeklindeki zam, yıllık ortalamada cari zam olarak % 8,65 değerinde gerçekleşmiştir. 2017 yılında ise 3+4 şeklindeki zam, yıllık ortalamada cari zam olarak % 5,06 değerinde gerçekleşmiştir. 2015 ve 2016 yıllarında enflasyon oranı sırasıyla %8,81 ve %8,53 şeklinde gerçekleştiğinden bu iki yıl negatif zam alınmıştır.
Buna rağmen malum konfederasyon ve bağlı sendikalar yukarıdaki tabloda açıkça %8,65 olan oranının %11 hatta kümülâtif olarak %11,4 olduğunu kamuoyuna deklere edebilmişlerdir. Yine % 5,06 olan oran için % 7 iddiasında bulunabilmişlerdir. Oysa aşağıdaki tablodan görüleceği üzere 2017 yılı için öngörülen zammın %3 + % 4 yerine % 4+ %3 olması bile kamu emekçilerinin daha lehinde olan bir durum olacaktır.

Tablo 4: 2017 Zammı İçin 3+4 Küçüktür 4+3’tenin İspatı

Kamu emekçileri söz konusu olunca bütçe kısıtlarını hatırlayan siyasal iktidar 2017 yılı referandumuna giderken kamu emekçilerine zam vermemiş ve enflasyona ezdirmiştir.
2017 yılında kamu emekçilerinin reel maaşları 3 temel tehdit ile karşı karşıyadır.
Bunları
• Enflasyonun yükselmeye devam ederek alım gücünü daha da düşürmesi
• 1 Nisan 2017 tarihinden itibaren mahalli idareler ve KİT’ler dışında kalan kamuda başlayacak olan, prime esas kazancın (giydirilmiş brüt maaş) %3’ü oranında kesilecek olan Zorunlu Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) kesintileri ile maaşlarda yaşanacak düşüş
• Gelir vergisi kesintilerinde Mayıs ayından itibaren bir üst dilime geçilmesi olarak sıralamak mümkündür.
Özellikle zorunlu BES uygulaması kamu ve özel sektörde emekçilerin gelirlerine yeni bir tür el koyma biçimi olacaktır. Bu yolla batık şirketlerin maliyetleri yine halkın ve emekçilerin sırtına yüklenecektir.
Özel sigorta şirketlerinden sayfalarca reklam alan medyada çarşaf çarşaf BES’in nimetlerini anlatan ısmarlama haberlere aldanılmamalıdır.
Çünkü BES bir emeklilik programı değil, uzun vadeli bir bireysel tasarruf sistemidir. Dolayısı ile BES ne SGK tarafından sağlanan emeklilik hakkına benzer bir hakkı ne de sağlık ve diğer sosyal güvenlik hizmetlerini sunmaktadır.
Bizi isteğimiz dışında tasarruf yapmaya zorlayan; Konut Edindirme Yardımı (KEY) ve “Çalışanların Tasarrufa Teşvik Edilmesi ve Bu Tasarrufların Değerlendirilmesi” gibi BES benzeri tasarruf sistemlerinin-fonların sonuçları ortadadır. Konut vaadi, devlet katkısı vaadi ile tasarruflarımız fonlara aktarılmış, kesintilerimiz ancak yıllar sonra hem de taksit taksit adeta kuşa çevrilerek iade edilmiştir.
BES’i çoğu çalışan için cazip kılan devlet katkısıdır. Ancak devlet katkısı almak uzun yıllar sistemde kalma şartına bağlanmıştır. Öte yandan BES’e devlet katkısı vardır, ancak ne şirketlerin ne de devletin getiri garantisi vermesi söz konusu değildir. Sistem tamamen bireysel riske dayalıdır. Yani bizden yapılan kesintinin aktarıldığı özel sigorta şirketlerinin fonlarının zarar etmemesi, enflasyonun altında kazanç getirmemesi garantisi yoktur.
Öte yandan yıllardır ek ödemelerimizi emekli aylığımıza yansıtmamak için ayak direyen hükümetin BES’e katkı vermesi çalışanların değil, özel sigorta şirketlerinin çıkarlarının gözetildiğinin de ispatıdır.
Bu nedenle tüm kamu emekçilerini bir kez daha emekleri ile özel sigorta şirketlerini BES’LEMEMEYE, kamusal emekliliğin tasfiye planın bir parçası olan BES’ten çıkmaya davet ediyoruz.
AKP İş Güvencemizi Referandumdan Sonra Kaldırmayı Planlıyor!
Kamu hizmetleri alanını daraltmak, bu hizmetlerin özellikle eğitim, sağlık, ulaşım, iletişim gibi önemli bir bölümünü özel sektöre devretmeyi temel alan politikalar izleyen tüm hükümetlerin ilk hedefi her zaman kamu emekçilerinin iş güvencesi olmuştur.
Kamu emekçilerinin iş güvencesini en çok AKP hükümetleri döneminde hedef haline getirilmiştir. AKP iktidarı uzun süredir liyakat, kariyer ve sınıflandırma ilkelerini bir yana bırakıp kamu emekçilerini kendine biat eden kapı kullarına çevirmenin peşindedir.
2002’den bu yana defalarca gündeme getirilen kamu personel rejimi değişikliği tartışmalarında ardı ardına çıkarılan torba yasalarla 657 sayılı Devlet Memurları Yasası ve 5018 sayılı Yasa başta olmak üzere mevzuatta iş güvencemizi sınırlayıcı onlarca değişiklik yapılmış,
Birçok kazanımımız geriye götürülmüştür. Kamu emekçilerinin ikramiye ve mesai hakları yine torba yasalarla, KHK’lerle ortadan kaldırılmış, emeklilik yaşı yükseltilirken sağlık ve eğitim hakları kısıtlanmış, temel kamu hizmetleri piyasalaştırılmıştır.
Diğer taraftan yıllardır hedef alınan iş güvencemiz OHAL–KHK rejimi ile aslında fiilen ortadan kaldırılmıştır. Bugün 102 binden fazla kamu emekçisi OHAL ile yaratılan fiili durumla, neyle suçlandığını bilmeden, savunma hakkı verilmeden sorgusuz sualsiz kamudan ihraç edilmiş, 38 bine yakın kamu emekçisi açığa alınmıştır.
Ancak OHAL’i kalıcı hale getirmeyi hedefleyen, tüm yetkilerin tek adama devredilmesine dayalı “Türk Tipi Başkanlık” sistemine geçişle birlikte iş güvencemizin hukuken de kaldırılması hedeflenmektedir.
Bunun için 2017 yılı Hükümet Programının 150 Nolu Tedbiri işçilerin kıdem tazminatına ve 182-183-184 ve 185 Nolu Tedbiri ise kamu emekçilerinin güvencesine yönelik bir ‘yeniden düzenleme’ girişimi programlamıştır.
Bu ‘yeniden düzenleme’nin içeriğinde neler olacağına ilişkin son açıklama geçtiğimiz hafta “memurluk tapulu mal değildir “ diyerek iş güvencemizi bir kez daha hedef tahtasına koyan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’ndan gelmiştir.
Basına yansıyan açıklamasına göre “20 yıl sonra kimin nereye geleceği belli olan sistemde adam niye darbe planlamasın?” diyen Sayın Bakan, siyasal iktidarın kamu emekçileri ile toplumun diğer kesimlerini karşı karşıya getirme politikasına yeni bir katkı sunarak! 15 Temmuz darbe girişimi ile kamu emekçisinin iş güvencesi arasında bağ kurmaktan geri durmamıştır.
Hükümetin referandumdan sonra kamu personel reformunu hayata geçireceğini ifade eden Çalışma Bakanı, reformun motorunun ise performans sistemi olacağını açıklamıştır.
Hedef kamu yararını, eşit tarafsız kamu hizmetini esas alan değil, kamu idaresi (siyasal iktidar) ne derse hiç itiraz etmeden, harfiyen yerine getiren kapı kulları yaratmaktır.
Oysa tüm çalışanlar gibi kamu emekçileri için de güvenceli, kurallı istihdam çalışma hakkının vazgeçilmez unsurudur. Anayasa ile asli ve sürekli kamu hizmetlerini, görevleri yerine getirmekle görevlendirilen kamu emekçilerinin uyması gereken temel ilkeler vardır. Bunların en önemlileri kamu yararını esas alma, vatandaşlar yani kamu hizmeti alanlar arasında ayrım yapmama, herkese eşit ve tarafsız hizmet vermedir.
Bir kamu emekçisinin bu temel ilkelere göre görev yapabilmesi için her türlü baskıya karşı korunaklı olması şarttır. Bunun için iş güvencesine sahip olması, kurallı bir çalışma ilişkisi içinde görev yapması esastır. Çünkü bu güvence kamu emekçisinin şahsına verilen bir güvence değildir. Kamu yararını esas alan, tarafsız, eşit bir kamu hizmet üretebilmenin güvencesidir.
Ayrıca kamu emekçileri kesinlikle siyasal iktidarın iddia ettiği gibi “657 zırhı ile donatılmış, dokunulmaz “ değildir. Bir kamu emekçisine hangi durumlarda, hangi cezaların verilebileceği 657 sayılı Devlet Memurları Kanun’un Disiplin Hükümleri başlıklı 124. Ve 125. Maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Kaldı ki bu hükümlerin özellikle KESK’e bağlı sendikaların üyesi kamu emekçileri söz konusu olduğunda en katı şekilde uygulandığı, cezaların çığırından çıkarıldığı da bilinmektedir.
Buna rağmen başta kamu emekçilerinin iş güvencesinin kaldırılması olmak üzere kamu alanını bir siyasal partinin ‘tapulu malına’ çevirme girişimi olan adımlar zaten ciddi şekilde darbe yiyen kariyer ve liyakati tamamen ortadan kaldıracaktır. En önemlisi özellikle dar gelirli yurttaşlar başta olmak üzere tüm yurttaşların nitelikli, ulaşılabilir, piyasa fiyatlandırmasından görece korunan bir kamu hizmeti hayal olacaktır.
İşsizliğin, Yoksullaşmanın, Çalışma Hakkımızın ve İş Güvencemizin Ortadan Kaldırılmasının Adı ‘İstikrar’ İse: HAYIR!
Yukarıda genelde emeği ile geçinen tüm kesimlere, özelde kamu emekçilerine neler sunduğunu özetlemeye çalıştığımız bu tablo siyasal iktidar ve Cumhurbaşkanı tarafından “istikrar” olarak sunulmakta ve sürmesi için 16 Nisan Referandumunda “Evet” dememiz istenmektedir.
Defalarca vurguladığımız üzere tüm yetkilerin tek adamda toplanacağı bir sistem mevcut OHAL koşullarının sürekli hale getirilmesi demektir. Üst düzey kamu yöneticilerini atamaktan bütçe yapma yetkisine kadar bir dizi yeni yetkinin tek adama devredileceği sistemin yukarıda özetlediğimiz ‘istikrarı’ bile gölgede bırakacağı açıktır.
Bu referandumda bir parti veya lider için oy kullanmayacağız. Bu kez mesele çok daha ciddi. Çünkü kamu emekçileri olarak bu referandumda kullanacağımız oy kaderimizi belirleyecek.
Ya iş güvencemizi kaldıracağını vaat edenlere ‘Evet’ diyerek on yıllar boyunca dişimizle tırnağımızla verdiğimiz mücadele sonucu kazandığımız kamu emekçisi kimliğimizi bizzat kendi elimizle yok edip siyasal iktidarların kapı kulu olmayı tercih edeceğiz.
Ya da yarın “HAAAAAYIIIIIIIIIIR!” dememek için 16 Nisan’da kısaca “Hayır” diyeceğiz!
KESK olarak tüm kamu emekçilerini yoksullaşmaya, güvencesizliğe, iktidarın “tapulu” kapı kulu olmaya karşı HAYIR demeye çağırıyoruz!