ŞİDDETE VE BÜTÜN AYRIMCI UYGULAMALARA KARŞI DİREN KADIN

Bugün 25 Kasım, bu 25 Kasımda da kadınlar ülkemizde ve dünyanın dört bir yanında her renk ve tondan sesleriyle dalga dalga süslüyor sokakları. Cinsiyetçi ideolojiyi besleyen kapitalizme, savaşa, militarizme, ırkçılığa, gericiliğe, şiddete karşı eşitliği, özgürlüğü, barışı haykırmaya devam ediyorlar…
25 Kasım’ı yaratan Mirabel Kardeşlerin öldürülmesi üzerinden yarı yüzyıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen kadınları ikincilleştiren, güçsüzleştiren, bağımlı kılan, baskılayan mekanizmalar gücünden hiçbir şey kaybetmeden sürüyor. Cinsiyetçi ideolojinin beslendiği ataerkil, muhafazakar değer yargıları, toplumsal ve kurumsal yapılanma, kapitalist sitemin yarattığı sömürü sistemi, yıllardır yaşanan savaşın özelde kadın, genelde ise tüm toplum katmanları üzerinde yarattığı maddi ve manevi tahribat ürkütücü düzeye ulaşmıştır.
Ülkemiz özelinde de AKP iktidarının ayrımcılık ve eşitsizlik üreten cinsiyetçi politikaları sonucunda bütün bir toplum şiddet sarmalının içine itilmektedir. 11 yıllık iktidardan beslenen erkek egemen tahakküm bir yandan kadınlara müjde adı altında yeni istihdam paketleriyle çifte sömürüyü derinleştirirken diğer yandan da muhafazakar değer yargıları üzerinden kutsadığı aile yapısıyla ailede, işyerlerinde ve bir bütün olarak toplumun tüm birimlerinde kadınları adeta şiddete teslim ediyor.
Her gün gazete manşetlerinde rastladığımız, cinnet geçirerek değişik şiddet biçimlerini uygulayan, eşlerini sevgililerini çocuklarını öldüren erkeklerin haberlerinden de görüleceği üzere dur durak bilmeyen kadın katliamlarıyla adeta kadınlara karşı bir savaş ilan edilmiş durumda.
Peki bu savaş karşısında AKP iktidarı ne yapıyor: Bir yandan bir sistem ve toplumsal şekillenme sorunu olan bu durumu psikolojik rahatsızlık, hormonal düzensizlik, erkeğin fıtratı, yoksulluk, cahillik, kötü alışkanlıklar, kıskançlık, aşk, gurur gibi günlük hayatta üretilen bahaneler üzerinden ele alıp, çözümü yoksulluğa, eğitimsizliğe, kötü alışkanlıklara karşı mücadelede ya da elektronik kelepçe, hadım etme gibi yöntemlere havale ederek; şiddetle mücadele maskesi altında asıl olarak erkek egemen sistemi meşrulaştırıyor.
Şiddeti ait olduğu bağlam dışında tartışmak, erkeklerin sağladığı çıkarların somutluğu karşısında kadınlar adına atılmış bir adım olmayacaktır. Ki bu tür adım denemelerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının yürüttüğü kampanyalarda veya sermaye grupları ile sivil toplum kuruluşları işbirliğiyle hazırlanan projelerde ve şiddetin dramatik öğeler eşliğinde sunulduğu mağdur kadın karakterli tanıtım filmlerinde fazlasıyla şahit oluyoruz.
En temel kişilik haklarımızın, beden ve zihinsel bütünlüğümüzün çeşitli biçimlerde ihlali ve sürekli şiddet tehdidi ile yaşamımızı sürdürmemiz, eşit ve özgür bir topluma ulaşma yolundaki en temel engellerden biridir.
Kadına yönelik şiddetin erkek egemen sistemin bileşeni olduğunu ve bunun ancak sistemin dışından, onu sarsan politik müdahaleler ve örgütlülükle aşılabileceği bilinciyle, cinsiyetçi-erkek egemenliğini pekiştiren şiddete karşı vereceğimiz mücadelenin hem kendimizin hem de toplumun özgürleşme mücadelesidir diyoruz.
Erkek egemen muhafazakar sistem tarafından dayatılan tüm kuşatılmışlıklarını yarmak, hayatın akışını değiştirmek için kadınlar,  eşitlik, özgürlük, demokrasi ve barış mücadelelerini güçlü örgütlülük ve dayanışma ağlarıyla yükseltmelidirler. Erkek egemen ideoloji ve zihniyeti değiştirmek ancak kadınların yaşamın her alanında yarattıkları direniş ve eşitlikçi ilişkiler temelinde gerçekleştirilir. Kadınlar için direniş özgürleşme, kadınların özgürleşmesi toplumun özgürleşmesidir.
YAŞASIN KADIN MÜCADELESİ 
YAŞASIN DİRENİŞ 
kk

Yorum yaz

Yazacağınız yorumlar kontrol edildikten sonra onaylanmaktadır.